10 Mayıs 2011 Salı

Tahir Alangu - Keloğlan Masalları


Merhabalar,
23 Nisan’da Çınar’a oyuncak alırken, karşı reyonda değişik çocuk kitapları gördüm. Çınar, “Anne, müzikli kitap alalım,renkli kitap alalım, sıkıcı kitap almayalım.” diye tuttururken, Yapı Kredi yayınlarının kitapları ilgimi çekti. Daha çok büyüklere yönelik “soft “ olarak değerlendirilenler … Keloğlan Masalları ‘nı görünce merak sardı beni. Çünkü küçükken hiç sevmezdim. Bir kız çocuğu olarak, içinde süslü prensesler, şatafat ve kokoşluk olmayınca hiç ilgi çekici olmuyordu. Hele ki arkadaşları, sarıkız, akça pakça tavşan ve karakaçan, şehirde - evde büyüyüp yetişmiş benim için fazla fantastikti.
Çınar büyüyüp, TRT Çocuk’u keşfettikten sonra Keloğlan’la ilgili fikrim değişti. TRT Çocuk, güzel bir kanal olmuş. Upsy Daisy- Iggle Piggle la başlayan maceramız Keloğlan, Küçük Hazerfen, Pepe’yle devam ediyor. Türk yapımı bu çizgi filmleri ailecek çok seviyoruz. Hatta nette çakmalarını bulamıyorum diye yakındığım bile oluyor. Keloğlan’ın yeri benim için önemli. Sonuçta kültürümüze ait bir parça. Keloğlan, Nasreddin Hoca ve Dede Korkut masallarını merak ediyorum. Küçüklüğümden aklımda kalan: bir Deli Dumrul, birde hocanın göle maya çalması. Çınar, Keloğlan masalı anlat dese, geçen günkü diziden bir bölüm anlatırım. Kel oğlanla ilgili aklımda hiç diyalog yok.
Yapı Kredi Yayınları’ndan, Keloğlan Masalları’nı aldım. Yazarı: Tahir Alangu. Yazar, edebiyat öğretmenliği yapmış. Halkbilimiyle ilgilenmiş ve özel olarak masallarla çalışmış. Başka masal kitapları da var. İnsan ebeveyn olunca, çocukluğunu tekrar yavrusuyla yaşıyor. O çocukken çocuk, ergenken ergen, yetişkinken tekrar yetişkin oluyor. Empatinin ve yaşamışlığın gereği bu sanırım. Bizler çocuklarımızı düşünerek, onların yaşadıklarını daha önce tecrübe ettiğimizden yol gösterici oluyoruz. Masallar da uzun vadede büyüklerimizden aldığımız bir ders. Kendi kültürümüzden, nesilden nesile anlatılan, çocuklarla birlikte saf kalmış bir mesaj.
Andersen ve La Fontein’den sıkıldım. Ayrıca o kadar korkunç masalları varki, oğluma anlatamıyorum. Geçenlerde Çınar’a pamuk prenses anlatayım dedim: cadısı, üvey annesi…. Hem elmadan soğuyacak derken vazgeçtim. Hansel ile Gratel tam anlamıyla Realty Show. Onu dinleyip yavrum nasıl uykuya dalsın. Ormanda terk edilen iki çocuk, hemde öz babaları terk ediyor. Sonra cadının evine geliyor sabi yavrular. Hepsi üçüncü sayfa haberi.
Keloğlan’da daha ince bir bilgelik, daha perçin bir aile yaşamı beklerken, hayal kırıklığı yaşadım. Meğer bizim Keloğlan’da az değilmiş. Çizgi filminden sevdiğimiz karakterin halk masalları hiç filmdeki gibi değil. Yine okurken sansür yapa yapa gittim. En sonunda önce kendim okuyorum, kafamda yorumlayıp-tekrar yazıp Çınar’a anlatıyorum.
Etrafımdan sorduğum değerlendirdiğim kadarıyla da yalnızda değilim. Başka annelerde kendi soft masallarını uyduruyor.
Örneğin:
Dev Anası ve Keloğlan
Keloğlanın anası-babası ölmüş. Bakılmaya muhtaç iki kız kardeşi kalmış. Bunar çok fakir, çaresiz kaldıklarından her gece evin birine yemeğe giderlermiş. Tüm köyü dolaştıktan sonra, en son olarak dev anasına konuk olmuşlar. Yemek yiyip, çekilip yattıklarında kızlar uyumuş, keloğlan uyumamış. Dev anası gecenin bir vakti bunların odasına girince bir bakmış bizim oğlan uyumuyor. Keloğlana neden uyumadığını sorunca.”annem her gece yatmadan önce yağda yumurta pişirirdi.” Demiş. Dev anası hemen yağda yumurta yapmış bizim oğlan yemiş. Dev anası biraz bekleyip yine odaya girmiş. Bakmış kızlar uyuyor bizim kel uyumuyor. Neden uyumuyorsun diye sorunca keloğlan bu sefer çalakalama ayran istemiş. Dev anası hazır etmiş, bizim kel uyumamış. Bu seferde dereden elekle su getirmesini istemiş. Dev anası dereye giderken, bizimki kızları uyandırmış ve evden kaçmışlar. Yolda Keloğlan çakısını evde unuttuğunu fark etmiş. “Siz eve gidin ben çakımı alıp geleceğim” demiş. Ama eve gelince dev anasına yakalanmış. Çok “action” bir sahne değil mi? Dev anası, Keloğlanı bir çuvala koyup tavana çengelle asmış. İçinden geldiği gibi dövmek için dalın-budaklı bir sopa kesmeye gitmiş. Fırsat bu fırsat deyip Keloğlan çakısıyla çuvalı kesmiş, içine de Dev anasının buzağısını koymuş. Devanası geldiğinde döve döve çuvaldakini öldürmüş. Açıp içine baktığında buzağısını görünce üzülmüş, ağlamış. Sopasını kaptığı gibi Keloğlan’ın ardına düşmüş. Birde bakmış ki dereden karşısına üç kardeş geçmişler. Keloğlan dereyi geçsin diye, “Orada kırık bir araba var, binde geç.” diye akıl vermiş. Devanası arabaya binip geçmek isterken, boğulmuş. Son cümle şöyle: “Onlar ermiş muradına, biz bakalım başımızın çaresine.” Nasıl? İnsan yiyen dev anaları, tavanda çengeller, yetim kalma, kendine bakamayan, bakıma muhtaç kardeşler…. Bu masalları çocuğuma anlatamam. Hepsi böyle değil , Allahtan güzel , anlatılabilir olanları da var. Keloğlanın cin fikri insanı hayran bırakıyor. O bir halk kahramanı. Yılmaz Özdil yazılarında da bazen okuyucuya kızar. Derki, “sen kendini düşündün, bencil davrandın; bugün durum bu. Bu düşüncenden vazgeçmezsen, devam edecek,ya da daha kötüye gidecek.” Cin fikirli Türk halkının masalları da böyleymiş. Keloğlan çoğu masalda uykuya düşkün ve miskin. Şantajla, biraz oyunla para kazanıyor. Dürüst çalışma, iş disiplini gibi şeyler yok. Bu masallarla büyüyen biz gençlikte hayallerimizdeki gibi olduk.
Yinede düşünmeden edemiyorum: Hangisi doğru?
Böyle şantajcı, cinfikirli masallar çocuklara anlatılmalı mı anlatılmamalı mı? Hayat her zaman soft olaylardan ya da eğlenceden oluşmuyor. Tehlikelerden, kötülüklerden bu şekilde bahsetmek doğru mu bilmiyorum. Pedagoglara sormak lazım. Yıllarca büyüklerimiz bizi bu masallarla büyüttü.
Neyse… Masalı fazla uzattım. Uyku zamanı geçti. Yarın görüşürüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız İçin Teşekkürler